Prof. Dr. Toktamış ATEŞ .Demokrasi
KİTABIN ÖZETİ :
DEMOKRASİ KAVRAMI:
Demokrasi, tüm sorunlarımızı çözeceğimizi sandığımız ve belki de tüm sorunlarımızın çözümünün yattığı sihirli sözcük. Acaba bu konuda ne biliyoruz, neleri doğru olarak biliyoruz?
Aslında kim ne derse desin siyaset, bir toplumdaki kaynak paylaşımı için yapılan çabaları betimliyor. İşte bu paylaşım kavgası, örgütlü ve özgürlük içinde yapılırsa adına demokrasi diyoruz.
Yüzlerce tanımı yapılmış demokrasinin; ama bana kalırsa en güzel tanımı Winston Churchill yapmış. “Demokrasi” diyor Churchill, “Berbat bir rejimdir. Ama rejimlerin en az berbat olanıdır.” Gerçekten demokrasinin ve özellikle demokrasi uygulamalarının eleştirisine girişsek, ciltler dolusu yazmak mümkün. Ama daha iyi bir şey bulamamış insanoğlu.
Demokrasinin herkesin kabul edeceği bir tanımı da yok. Herkes kendine göre tanımlıyor demokrasiyi. Herkes kendince haklı tabii. Ancak öyle kurallar var ki;bu kurallara uyulmadığı zaman demokrasiden söz etmek mümkün de değil. Bugünlerde moda olan bir “doğrudan demokrasi” yaklaşımı var. Yani “temsili demokraside” olduğu gibi, insanların kendi kendilerini “temsilcileri vasıtasıyla” değil, doğrudan doğruya yönetmeleri. Kendilerini ilgilendiren, ya da ilgilendirebilecek olan her konuda, kararları doğrudan doğruya almaları. Çok güzel bir şey elbette bu. Gelgelelim “nasıl uygulayacaksınız?” sorusunu sorduğunuz zaman, yanıt alamıyorsunuz, çünkü “uygulanabilirliği” yok. İsviçre’nin bir iki minik kantonunda uygulanıyor, o kadar. Demokrasilerde “demokrasiyi yok etme özgürlüğü” olup olmadığı konusundaki çelişkiler hala tartışılmaktadır. Gerçekten bu konuda kesin bir hüküm sahibi olabilmek çok zor. Tanım gereği elbette demokraside her türlü düşüncenin ileri sürülmesi gerekir. Ama demokrasinin de kendini savunmaya hakkı vardır. Hiçbir rejim, kendini “yok edeceğini” açıkça ifade eden gelişmelere izin veremez. Ama düşünce nerede biter, eylem nerede başlar? İşte bunun saptanması çok zor ve bu nedenle tarih boyunca, özellikle 20 nci yüzyılda gördüğümüz diktatörlerin çoğu, “demokrasi elden gidiyor” diye kendi diktatörlüklerini kurmuşlardır. Demokrasiyi savunma bahanesi, “siyasal hasımları” bertaraf etmenin güzel bir gerekçesi ve kullanılabilir bir aracı olmuştur.
Demokrasinin, herkesçe kabul edilebilecek kısa bir tanımını yapmaya çok uğraştım. Sonunda demokrasiyi tek sözcükle tanımladım: KATILIM!Gerçekten bence demokrasi “kişilerin, grupların, sınıfların vb. kendilerini ilgilendiren ya da ilgilendirebilecek konularda alınacak kararların oluşumuna KATILMA’larıdır.”
TARİHSEL SÜREÇ:
Demokraside en önemli unsur insan olduğu için demokrasinin söz konusu olabileceği ve temel ilkelerinin ortaya atıldığı ilk dönem Eski Yunan’dır. Zira, insanı düşünen bir varlık olarak ele alan ilk düşünce akımı Yunan’da ortaya çıkmıştır. Yunan’da kişi, herhangi bir Tanrısal ilişkinin dışında, bağımsız ve aklı olan bir birey olarak ele alınmıştır. Kurulan ya da kurulması öngörülen siyasal ve sosyal düzenler, Tanrısal değildir. İşte Yunan düşüncesi bu bakımdan önemlidir.Aslında Yunan siyasi düşüncesine demokratik niteliğini veren husus Atina demokrasisinin uygulanması olmuştur. Yirmi yaşını bitiren her erkek Atina vatandaşı “Eklesra” adı verilen şehir meclisinin kendiliğinden üyesi oluyordu. Atina vatandaşları siyasal partiler şeklinde örgütlenmemişlerdi. Bunun yerine “oligarklar” ve “demokratlar” olarak iki gruba ayrılışlardı. Ayrıca her iki grup içinde “hetoireiai” adı verilen birlikler vardı. Bunlar; tiyatrocular, askerler, din grupları, işçiler ve bunlara benzer diğer toplulukların ayrı ayrı gruplaşmalarını sağlıyordu. Bu tarihlerde demokrasiye yatkın ilk düşünce İÖ 700’lerde Hesiodos’la görülmekte, sonra sırasıyla Solon, Perikles, Sokrates, Platon, Aristo, Polybios, Kıbrıslı Zenon, Panaitios, Seneca, Epiktetos, Marcus Aurelius tarafından biçimlendirilmektedir.
Daha sonraları, Hıristiyanlığın doğması ve gelişmesi ile siyasal düşünceye devrimci bir hava girdi. Hıristiyanlık, Roma İmparatorluğu’nda köle ve yoksullar arasında süratle yayılıyor, dünya üzerinde sağlanmamış olan eşitlik Tanrı katında sağlanmış oluyordu. Bu dönemlerden hemen sonra 14 ncü yüzyıla kadar batı, yıllar süren bir karanlığa girdi. Zira bu yüzyıla kadar Batı’da hiç bir şey yazılmadı ve ileriye doğru hiçbir adım atılmadı denilebilir. Yaygın bir şekilde özgürlüklerin ilk belgesi olarak adlandırılan Magna Carta, aslında feodal hakların güvenceye alınmasından başka bir şey değildir.
Yüzyıllar sonra Amerika’nın keşfi ve burada kurulan kolonilerin yaptığı anayasalar, ki içlerinde en önemlisi “Bağımsızlık Bildirisi”, bugün demokrasinin beşiği diye adlandırılan ABD’nin anayasasının temelini oluşturmuştur.Yine bu yüzyıllarda gerçekleştirilen Fransız Devrimi, insanlık tarihinin demokrasi adına, en önemli olaylarından birisi olmuştur. Feodalite (mutlakıyetçi kral ve aristokrasi) yıkılmış, bireysel özgürlükler ve haklara dayalı Burjuva adlı yeni bir sınıf ve Haklar Bildirisi ön plana çıkmıştır. Burada ilginç bir noktaya değinmek gerekmektedir. Neden ABD Devrimi ve Bağımsızlık Bildirisi’nin, Fransız Devrimi kadar geniş yankıları olmamıştır. Bunun iki nedeni vardır;
Amerika’nın Avrupa kıtasına uzak oluşu,
Devrimin niteliği (Kral ve aristokrasiye karşı değil, yabancı bir devlete karşı yapılmış ve bir tarım toplumunda gerçekleşmişti.) ile ilgilidir.
Ancak Amerikan ve Fransız Bildirilerinin en önemli ve ayrıcalıklı özelliği, bu bildirilerin zamanla evrensel oluşu ve soyutluğudur. Söz konusu devrimlerden sonra, 19 ncu yüzyılda siyasal düşüncede 4 ana akım görüyoruz. Bunlardan birincisi “Liberal Eğilim”, ikinci akım “Demokrasi”, üçüncü akım “sosyalist eğilim ve ekonomik eşitlik tamamlandıkça, politik eşitliğin olmayacağı düşüncesi”, dördüncüsü de Avrupa ülkelerinde görülen ve yurdun bütünlüğünü sağlamak ve gerekirse yabancılara karşı bağımsızlığını gerçekleştirmek amacına yönelik olan “milliyetçilik” idi.Demokrasi sözcüğünün sık ve tanımlayıcı bir kavram olarak kullanılması 1784-1787 arasında Hollanda ve Belçika devrimlerinde olmuştur. Amsterdam’da 1795’te “Democraten” adında etkin bir gazete çıkmaya başladı. Aynı dönemde “Amsterdam Siyasal Kulübü” demokratik bir yönetim talep ediyordu.
Fransız devrimiyle birlikte Fransız milliyetçiliği ön plana çıkmıştı. Bu olaya katkıları olan dönemin ünlüleri Marat, Dante ve Robespierre idi. Bu üçlüye büyük çapta ilham kaynağı olan da Jean Jack Rousseau olmuştur. Bu üçlüye devrimden önce Paris’te kurulan ve kurulduğu bir manastırın isminin verildiği Jakoben adından dolayı Jakobenler de denir.
BATI DEMOKRASİSİNİN TEMEL İLKELERİ:
Bugün dünya üzerinde insanların kaderlerini saptayan siyasal sistemler üç ana grupta toplanabilir:
Batı demokrasileri
Halk demokrasileri
Az gelişmiş ülkelerdeki rejimler
Gerçek demokrasi dünyası bu üç tür demokrasinin tümünü kapsar. Yalnız birini gerçek sayarak diğerlerini yok saymak gerçekçi değildir. Buna bağlı olarak temel ilkelerde şunlardan oluşur;
Özgürlük
Ulusal irade
Çoğunluk ve azınlık
Oy verme süreci
Ekonomik sorun
Halkın yönetimi demek olan demokrasiye, günümüz koşulları içinde halkın doğrudan doğruya yönetemeyeceği açıktır. Bu ancak temsilcileri, bu temsilcilerin saptanması da seçimler aracılığıyla olacaktır. Bu durumda seçimler, demokrasinin zorunlu koşulu olmaktadırlar. Bu seçimlerde, seçmenlerin birden fazla alternatifi olmalı ve farklı alternatifler farklı görüşleri yansıtmalıdır. Eğer, bir toplumda insanlar hür düşünemiyor, özgürce toplanamıyor ve özgürce muhalefet yapamıyor ise, o toplumda biçimsel seçim kurumunun ve oy sandığının hiçbir değeri yoktur.
DEMOKRASİNİN GELECEĞİ:
Günümüzün ekonomik bakımdan gelişmiş ülkeleri de bazı sorunlarını çözümleme konusunda çıkmaza saplanmış durumdadırlar. Bu, özellikle devletin meşru otoritesi ile bireysel özgürlüklerin dengelendiği somut bir siyasal topluluğun formülü bulunmak istendiği zaman açıkça görülmektedir.
Bütün düzenlerin; ister az gelişmiş olsun, ister çok gelişmiş olsun aksak tarafları ortaya konulduğu zaman ortaya şöyle bir tercih çıkmaktadır: Ya “rejimlerin tümü gayri meşrudur” demek, ya da “rejimlerin tümü meşrudur” demek. Tabii ki tercih edilen ikincisi olan, yani; dış ülkelerce tanınan ve içerde otoriteyi elinde bulunduran, otoriteyi elinde tutabilen her rejim meşrudur. Günümüz gelişmiş toplumları görünüşte tam bir özgürlük içindedirler. Şu ya da bu akımın ya da düşüncenin yasak olduğu gelişmiş devletlerin yönetim ve yasamaları halk oyuyla iş başına geçmektedir. Ancak kamuoyunu etkileyecek tüm kitle iletişim araçları da belirli bir azınlığın elindedir ki, bu azınlık yönetimi biçimlendirir, ya da devletin elindedir ki, devlet bu azınlıklar tarafından biçimlendirilmiştir. Zirvedeki bu bütünleşmenin çözülmesi de şüphesiz bir olasılıktır. Ancak talep yönünden gelebilecek buhranları önleme konusunda kapitalist ekonomi 1930’lara oranla çok daha tecrübelidir ve artan işsizliğe rağmen devlet talebi devamlı körükleyebilmektedir. Ayrıca, kapitalizmin kendi iç çözümlemesinin dışındaki etkenlerle çözüleceği de pek inandırıcı değildir. Bunu engellemek için gelişmiş ülkelerin yapamayacağı şey yoktur.Bu koşullar altında gelişmiş batı toplumlarında demokrasi, bugünkü koşullar içinde daha uzun süre yaşayacaktır. Ancak, büyük bir savaş gibi olağanüstü olaylar bu görüntüyü şüphesiz değiştirebilir.
SONUÇ :
KİTABIN ANA FİKRİ : Yazar eserinde, insan topluluklarının mutlu ve huzurlu bir biçimde yaşayabilmeleri için kurdukları sistemlerde, kendilerinin de katılımıyla oluşturulacak yönetim biçimlerinden biri olan demokrasiyi tanımıyla, tarihsel süreciyle ve geleceğiyle incelemiş ve kanıta dayalı varsayımlarıyla demokrasinin anlaşılmayan yanlarını okuyucuya anlatmaya çalışmıştır.
KİTABIN GETİRDİĞİ YENİLİKLER : Eser, Türkiye Cumhuriyeti olarak demokrasi konusunda yeni sayılabilecek bir geçmişe sahip biz nesillere, uygulama metotları ve geleceğe yönelik olarak demokrasinin idamesi için yapılacak faaliyetler konusunda bilgi vermektedir.
KİTAP HAKKINDA GENEL DEĞERLENDİRME VE TEKLİFLER :
Kitap, demokrasinin aşığı ve her durumda ona bağlılığını ifade eden Türk Silahlı Kuvvetleri personelinin “Onu kaybetmeden değerini bilenlerden olduklarına inanarak” okumasının tavsiye edilebileceği değerlendirilmektedir.
0 Yorum:
Yorum Gönder
Kaydol: Kayıt Yorumları [Atom]
<< Ana Sayfa